HRS AnkaraHRS Ankara
  • KURUMSAL
    • Hakkımızda
    • Doktorlarımız
    • Grup Şirketlerimiz
    • Kalite Yönetim Birimi
    • İnsan Kaynakları
    • Danışma Formu
    • İstek ve Şikayet Formu
  • BÖLÜMLERİMİZ
    • Kadın Hastalıkları ve Doğum
    • Tüp Bebek Merkezi
    • Genetik Tanı Merkezi
    • Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
    • Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi
    • Kulak Burun Boğaz
    • Genel Cerrahi
      • Genel Cerrahi
        • Tiroid Hastalıkları
        • Meme Sağlığı
        • Meme Rekonstrüksiyonu
        • Proktoloji
      • Laparoskopik Cerrahi
        • Safra Kesesi Ameliyatı
        • Apandisit Ameliyatı
        • Kasık Fıtığı Ameliyatı
        • Göbek Fıtığı Ameliyatı
    • Ortopedi ve Travmatoloji
    • Dermatoloji Kliniği
    • Üroloji
    • Anesteziyoloji ve Reanimasyon
    • Estetik Akupunktur
    • Beslenme ve Diyetetik
    • Biyokimya Laboratuvarı
    • Radyoloji Laboratuvarı
    • Kozmetoloji
  • GALERİ
  • ANLAŞMALAR
  • SİZE ÖZEL
    • Hasta Rehberi
    • HRS Bebekleri
  • BLOG
  • İLETİŞİM
  • GİZLİLİK
  • Login

    Lost your password?

  • 0
    Cart
  • tr
    Languages
    • en English
    • ru Русский
    • tr Türkçe
  1. Home
  2. CİNSEL İLİŞKİDE AĞRIYLA YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ
  3. BLOG

BLOG

CİNSEL İLİŞKİDE AĞRIYLA YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ

CİNSELLİK DOĞAL HUZURLU KEYİFLİ BİRŞEYDİR.

KISIR DÖNGÜNÜZÜ KIRIN (AĞRI – VÜCUTTA KASILMA – STRES – VE YİNE AĞRI ÇEMBERİ )

DİSPARONİ NEDİR?

Cinsel ilişki sırasında tekrarlayıcı olarak ağrı yaşanmasına Disparoni denir

Disparoni her iki cinsiyette de görülebilir. Ancak sıklıkla kadınlarda rastlanır. Cinsel ilişki başlangıcında, esnasında ya da ilişkiden sonra ağrı olabilir. Ancak birçok kadın ağrılı cinsel ilişkiye katlanmak suretiyle kendilerini sağlıklı ve daha mutlu bir ilişkiden mahrum etmektedirler.

Bir kadın cinsel ilişkide ağrı duyduğunda vücudundaki gerilim ve stres artar ve bu da duyduğu ağrıyı arttırır ve kişinin bir kısır döngüye girmesine neden olur.

Ağrı yüzeysel ya da derin olabilir.

YÜZEYSEL AĞRI NEDEN OLUR?

  • Vajinadaki kuruluk ve menapoz
  • Vulvar vestibülit
  • Vajina dış bölgesinden kaynaklı enfeksiyonlar (genital herpes gibi)
  • Bartholin bezi iltihabı
  • İdrar yolu enfeksiyonları
  • Kondom ya da günlük ped alerjisi
  • Doğumlara bağlı oluşan epizyotomi skarlan, geçirilmiş estetik operasyonlar
  • Vajina enfeksiyonları
  • Vajinanın anatomik bozuklukları (Vajende bölme olması, kızlık zarının ileri derecede kapalı olması)

DERİN AĞRI YARATAN SEBEPLER NELERDİR?

  • Rahim, yumurtalık enfeksiyonları, (pelvik enfeksiyon ve abse)
  • Endometriozis ve karın içi yapışıklıklar
  • Bağırsak ve idrar torbası ile ilgili hastalıklar
  • Yumurtalık kistleri ve myomlar
  • Retrovert Uterus (rahim yapısının geriye dönük olması)

PSİKOLOJİK SEBEPLER NELERDİR?

  • Vaginismus(vajinanın dış 1/3 lük bölümünde oluşan kasılmalar)
  • Doğum sonrası depresyon
  • Cinsel travmalar, veya ilişkide esnasında zor kullanılması
  • İlişkideki problemler ve kişinin stres ve kaygı bozukluğu yaşıyor olması
  • Cinsel ilişkideki ağrı kişinin psikolojik durumundan fazlaca etkilenip artabilir, stres ve gerilim durumu ağırlaştırabilir.

ÇÖZÜM NEDİR?

Hastanın ne tür bir ağrıdan şikayetçi olduğu araştırılarak doğru tedavinin uygulanabilmesi için eksiksiz bir tıbbi değerlendirmenin yapılması şarttır.

Organik bir sebebe bağlı durumda ya ilaç tedavisi, lokal uygulanan bazı kremler ya da cerrahi yaklaşımla sorun çözülebilir.

Psikolojik nedenlerde ise; özellikle kadının cinsel ilişki sırasında yeterince uyarılamaması sonucunda ıslaklığın sağlanamamış olması ağrıya ve sürtünme esnasında tahrişe yol açacaktır Bunun çözümü ise ön sevişmeye ağırlık verilmesidir.Bazı kayganlaştırıcı jellerin kullanımı bu duruma çözüm getirebilir.

Disparoni kadınlarda ciddi sıkıntı ve kişisel ilişkilerde problem yaratan büyük bir anksiyete ve çatışma nedeni olabilir. İlişki mümkün olsa bile duyulan ağrıyla ilişkilendirilmesi sonucu cinselliğe karşı olumsuz bir bakışla birlikte cinsel işlev bozukluğu yaratabilir.

Gerekli tıbbi ve cinsel öykünün değerlendirilmesi her iki konuda da uzman bir hekim tarafından yapıldığında yukarıda belirtilen organik ya da psikolojik şikayetlerin çoğunun çözümü mümkündür.

Özellikle altta yatan neden çiftler arası bir soruna ya da psikolojik sebeplere bağlı ise cinsel terapi bunu çözebilir.

Ocak 6, 2022 BLOG

PGT

İnfertilite (kısırlık) ve genetik alanındaki gelişmeler, birçok infertilite probleminin temelinde genetik sebeplerin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle günümüzde infertilite tedavisinde genetik enstrümanların kullanımı büyük önem kazanmıştır.

Bu sebeple hastanemizin tüp bebek ünitesi, modern teknik donanımı, deneyimli ekibinin yanı sıra infertilite genetiği konusunda her türlü desteğin alınabildiği, gelişmiş bir genetik laboratuarı ile entegre biçimde planlanmıştır.

Pireimplantasyon Genetik Tanı (PGT) nedir?

Preimplantasyon Genetik Tanı tüp bebek işlemi sırasında geliştirilen embriyolarda, gelişimlerinin 3 ya da 5.günlerinde embriyoya ait bir veya birkaç hücrenin biyopsi ile alınarak genetik olarak incelenmesi işlemidir. Bu sayede implantasyon (tutunma) potansiyeli yüksek ve genetik olarak kusur içermeyen embriyolar seçilerek gebelik şansı önemli ölçüde arttırılabilir.

Kimlere PGT Uygulanır?

 

  • İleri anne yaşı

35 yaş üzeri kadınlar, implantasyon başarısızlığına sebep olan sayısal kromozomal anormallikler içeren embriyolar üretmek,fetal kayıp ve kromozom anomalili çocuk sahibi olma açısından yüksek risk taşırlar.

 

  • İyi embriyo transferine rağmen tekrarlayan IVF başarısızlıklarında

Üç ya da daha fazla ıvf denemesi yapılan ve her denemesinde iyi embriyo transferine rağmen gebelik elde edilememiş vakaları içermektedir. Normalde transfer edilecek embriyo, embriyonun gelişim öyküsüne ve transfer edileceği günkü görünümüne göre seçilmektedir. Oysa yapılan çalışmalar bu hasta grubunda transfer edilen embriyoların görünümü iyi olsa da, bu embriyolarda kromozomal anomali görülme olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir.

 

  • Tekrarlayan Düşükler

Genel olarak 3 ya da daha fazla sayıda spontan gebelik kaybı yaşayan kadınlar bu grupta yer alır. Bu tarz öyküsü bulunan kadınlarda düşük materyalleri incelendiğinde, embriyolarında % 50-60 oranında kromozomal anormallikler görülmektedir.

 

  • Anöploidili (Kromozomal bozukluk içeren) Gebelik Öyküsü veya Genetik Hastalıklı Çocuğu Bulunan Annelere

Daha önce kromozom anomalisi içeren çocuğu bulunan annelerde yeni gebeliğinde sağlıklı çocuk elde edilebilmesi için PGD uygulanmaktadır.

 

  • Tek Gen Hastalıklarında

Tek bir gendeki mutasyon sonucu ortaya çıkan kistik fibroz, ß talasemi, orak hücre anemisi vb birçok hastalık PGT yöntemi ile embriyolarda tanımlanabilmekte ve sağlıklı gebelikler elde edilebilmektedir.

 

  • HLA Uyumluluğu

Bu teknikte, PGT ile HLA(İnsan lökosit antijen )uyumu kombine edilmiştir. Bu sayede hem ebeveynlere ait mevcut genetik hastalığın çocuğa aktarılma riskini ortadan kaldırılır, aynı zamanda yaşamı tehdit eden genetik hastalığa sahip yaşayan çocuğun tedavisi için onunla doku uyumluluğuna sahip, sağlıklı gebelikler elde edilir. Bu şekilde seçilen embriyolardan elde edilen gebelik sonucu doğan bebeğin doğumu sırasında kordon kanından elde edilen kök hücreler toplanarak hasta olan kardeşin tedavi edilmesi için kullanılır.

 

  • Şiddetli Erkek İnfertilitesi

TESE/TESA vb. işlemler uygulanan şiddetli erkek faktörü içeren azoospermik olgularda, spermlerde yüksek oranda kromozomal anormallik saptanmaktadır. Sperm genetik yapısındaki bu bozukluk embriyoya da aktarılacağından bu grup hastalarda PGD işlemi ile sağlıklı embriyoların seçimi, gebelik şansını büyük ölçüde arttırmaktadır.

 

  • Dengeli Kromozom Translokasyonlan Taşıyan Çiftlerde

Bu tarz translokasyon taşıyan bireylerde genellikle üreme yeteneğinin azalması dışında başka bir tıbbi sorun görülmez. Dolayısıyla bu çiftlerde öncelikle ebeveynlerin kanlarında yapılan analizle translokasyonun varlığı ve lokalizasyonu tanımlanır ve sonrasında yapılan PGT işlemi ile sağlıklı embriyo seçilerek gebelik sağlanır.

 

  • X Kromozomuna Bağlı Genetik Hastalıklarda

 

  • Açıklanamayan infertilite olgularında.

Açıklanamayan birçok infertilite vakalarında,iyi gelişen embriyolar olmasına rağmen , yapılan PGT işlemi sonrasında elde edilen embriyoların büyük çoğunluğunda kromozomal anomali tespit edilmektedir.Bu da transfer edilecek embriyonun seçilirken sadece gelişiminin ve görünümünün(Morfoloji) baz alınmasının her zaman yeterli olmadığını göstermektedir.

 

PGD İŞLEMİ NASIL UYGULANIR?

  • Hastada kısırlığa(İnfertilite) sebep olan genetik faktörün veya taşınan genetik hastalığın tayini için birtakım ön genetik tetkikler yapılır.
  • Hasta normal bir tüp bebek tedavisine başlatılır.
  • Embriyoların gelişiminin 3. ya da 5. gününde PGT işlemi yapılabilecek embriyolar seçilir ve biyopsi için özel bir kültür ortamına alınırlar.
  • Embriyonun dış kabuk kısmında (Zona) lazer yardımıyla bir delik açılır
  • Açılan delikten bir pipet yardımıyla bir veya iki hücre çıkarılır.
  • Alınan hücrelere genetik inceleme yapılır
  • Genetik inceleme sonucu çıkana kadar embriyolar laboratuar ortamında kültür edilir.
  • veya 5. gün genetik sonucu çıkar ve sonuca göre sağlıklı embriyolar seçilerek anne adayına transfer edilir.

PGT’nin Avantajları

  • Tüp Bebek Uygulamasında Başarı Şansını Arttırır
  • Düşükle Sonlanan Gebelikleri Önler
  • Hamilelik Gerçekleşmeden Embriyolarda hastalığın var olup olmadığının belirlenmesine olanak sağlar ve olası bir tıbbi gebelik sonlandırılmasını önlemesini sağlamasıyla prenatal(Doğum Öncesi) tanıya karşı büyük avantaj sağlar.
  • Sağlıklı embriyoların seçilip transfer edilmesi nedeniyle, transfer edilen embriyo sayısının azaltılmasına olanak sağlayarak çoğul gebelik riskini azaltır.
  • Tekrarlayan başarısız denemelerin neden olduğu mali yükü azaltır.
Ocak 6, 2022 BLOG

HAMİLELİĞİN DÖNEMLERİ VE SIKÇA KARŞILAŞILAN PROBLEMLER

HAMİLELİĞİN DÖNEMLERİ VE SIKÇA KARŞILAŞILAN PROBLEMLER

  • Yorgunluk, halsizlik
  • Bulantı ve kusmalar
  • İdrara sık çıkma
  • Göğüs Hassasiyeti
  • Baş ağrısı ve kendini iyi hissetmeme
  • Hafif kilo artışı
  • Nokta şeklinde kanama (lekelenme)
  • Kasık ağrısı
  • Uykuya eğilim, psikolojik huy değişiklikleri

YORGUNLUK VE HALSİZLİK

Gebeliğin erken dönemlerinde bütün gebelerde yorgunluk ve halsizlik görülmektedir. Bu duruma kandaki bazı hormonların, gebeliğe bağlı olarak artışlarının sebep olduğu ileri sürülmektedir.

Kişinin harcadığı enerji miktarının %25 oranında artması yorgunluğa sebep olmaktadır. İlk üç ayda ise fizyolojik ve psikolojik değişikliklerle birlikte meydana gelen halsizlik ve yorgunluk daha ziyade kansızlık, kalp rahatsızlığı ve başka bir hastalığa bağlı kilo kaybından ileri gelebilir.

Alınması Gereken Önlemler:

Gebelikte oluşan halsizlik ve yorgunluğu azaltmanın en önemli yolu her gece en azından 7-8 saat uyumaktır. Eğer günlük program uygunsa öğle uykusu, çalışıyorsanız kısa aralıklı olarak istirahat tavsiye edilir. Demir takviyeli dengeli diyete devam edilmelidir. Düzenli egzersiz ve sosyal aktivite yorgunluk hissini azaltabilir. Enerji arttırdığı söylenilen ilaç ve kafein tüketiminden kaçınılmalıdır. Gebe kadın, kendisini sürekli yorgun hissediyorsa: yetersiz beslenme, egzersiz eksikliği, kansızlık, kalp hastalığı gibi sistemik bir rahatsızlık, fazla aktivite, gebeliğe karşı aşırı tepki ve psikolojik etkenler yönünden incelemenin yapılması gerekir.

BULANTI VE KUSMALAR

Bulantı ve kusma gebeliğin erken dönemlerinde % 70 oranında yaşanılan normal fizyolojik bulgulardan biridir. Bulantılar, çoğunlukla 4-8 haftalıkken başlar ve 14 – 16 haftalıkta azalır. Günün herhangi bir saatinde görülmesine rağmen, daha ziyade sabahın erken saatlerinde yaşandığı için “sabah rahatsızlığı” olarak da isimlendirilir. Bir çok gebede gebeliğin ilk üç ayında bulantı şikayetini değişik derecelerde yaşarken, bunların çoğunluğunda kusma meydana gelmez.

Gebelikteki bulantı ve kusmanın tam olarak nedeni bilinmemesine rağmen, gebelikte hormonal etki ile midenin boşalma zamanının artması ve ayrıca kandaki kan şekeri seviyesindeki değişikliklerde bulantıya neden olduğu bildirilmektedir. Buna bağlı hazımsızlık, şişkinlik ve gaz şikayetleri olabilir Bulantıya sebep olduğu ileri sürülen diğer nedenler: mide asit salgılarının artması, yememeye bağlı olarak midenin boş olması, susuz kalma, ağızda acılık, annede düşük tansiyon değişikliği, psikolojik faktörler ve yorgunluk sayılabilir.

Alınması Gereken Önlemler:

  • Eğer bulantı sabahları erken saatlerde görülüyorsa, sabah yataktan kalkmadan önce karbonhidratlı (unlu mamuller) kuru yiyecekler yemek faydalı olabilir.
  • Yatak kenarında kraker bulundurmak birçok kadının uyguladığı bir yöntemdir.
  • Kahvaltıdan önce bisküvi, grisini, leblebi, kızarmış ekmek gibi kuru yiyecekler tüketin.
  • Bir bardak süt içmek ya da iki adet kalsiyum tableti almak mide asitini yatıştırmak için yardımcı olabilir.
  • Yemekler az ve sık olarak alınmalıdır.
  • Su ve diğer içeceklerin yemek sırasında değilde öğün aralarında alınmasına özen gösterilmelidir.
  • Maden suyu gibi tatlandırıcısı karbonatlı meşrubatlar bulantı için nispeten yardımcı olabilir.
  • Gebe kadın ilk dönemde yemek hazırlamada zorlanabilir. Bu dönemde ailedeki kişiler tarafından yemek hazırlamada yardımcı olunması gerekmektedir.
  • Vitamin B6 haplarının yemeklerden sonra ya da yatarken alındığında bulantı için faydalı olabilir. Ancak bulantı giderici ilaçların hekim tarafından önerilmedikçe kullanılması anne ve bebek yönünden sakıncalı olabilir.
  • İstirahat ve tansiyon düşüklüğünden kaçınmak için yavaş hareket etmek bulantıyı azaltmaya yardımcı olabilir.
  • Hoş olmayan koku ve yiyeceklerden kaçının. Özellikle mutfak kokularından ve ağır parfümlerden uzak durun.
  • Eğer bulantı ve kusma ısrarcı ve vücudun susuz kalmasına (dehidratasyona) yol açmış veya dördüncü aydan sonrada devam ediyorsa o zaman bu durum gebeliğin “normal” bulgusu olmaktan çıkar, ileri tetkik ve değerlendirmenin yapılmasını gerektirir.

İDRARA SIK ÇIKMA

Gebelikte, idrar kaçırma ve sık idrara çıkma şikâyetleri genelde birlikte görülür. Gebeliğin ilk üç ayında büyüyen rahmin, mesaneye ve idrar yollarına yaptığı bası ve hormonların idrar yollarında genişlemeye yol açması nedeniyle bu şikâyetler ortaya çıkar. İkinci üç ayda (3-6 ay) rahmin basısı nispeten azalır. Çünkü rahim leğen kemiğinin dışına doğru büyür ve böylece idrar sıklığı azalır, idrar sıklığı üçüncü üç ay (6-9 ay) da tekrar sorun olmaya başlar. Çünkü bebekle birlikte büyümüş rahim, tekrar idrar torbasına bası yapar.

Gebelik hormonlarının idrar yollarındaki düz kaslarda yaptığı gevşetici etkisi nedeniyle, idrar yollarında genişlemeye neden olur. Bu durum ise gebe kadınların genelde idrar kaçırmalarına yol açmaktadır.

 

Alınması Gereken Önlemler:

Gebelikte, idrar kaçırma ve sık idrara çıkma hadisesi, bütün gebeleri rahatsız eden en önemli sorun olarak kendini göstermektedir. Şikâyetleri gebelik süresince tamamıyla ortadan kaldırmanın imkânı yoktur. Ancak alınacak tedbirlerle şikâyetlerin nispeten giderilmesi mümkündür.

Önerilen tedbirler:

  • İdrar torbası (mesane) mümkün olduğunca boş tutulmalı ve aşırı gerilmesini önlemek için idrar hissi oluşur oluşmaz boşaltılmalıdır.
  • Gün içinde yeterince sıvı alınmalı, ancak geceleyin uykunun bölünmesi ve gece idrar kaçırmanın önlenmesi bakımından sıvı alımı bir miktar azaltılmalıdır.
  • Kahve, çay, kola gibi kafeinli içeceklerden kaçınılmalı
  • Karın-kasık bölgesindeki kasların güçlendirilmesi maksadıyla “kegel egzersizleri” yapılmalıdır.
  • Alınan tüm tedbirlere rağmen idrar sızması önlenemiyorsa astarlı külotlar kullanılabilir.
  • Gebelikte idrar kaçırılma miktarında artma, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, sızlama ve idrar renginde değişikliğin olması gibi durumlarda zaman kaybedilmeden doktora müracaat edilmesi gerekir.

GÖĞÜS HASSASİYETİ

Östrojen, prolaktin ve progesteron adı verilen hormonlarının salgılanmasının artması memelerde gerginlik, dolgunluk, sızlama ve meme başında hassasiyet oluşabilir. Bu rahatsızlıklar meme bezlerinin büyümesi ve damarlaşmasının artması nedeniyle meydana gelir.

Alınması Gereken Önlemler:

  • Geniş bantlı sutyenlerin kullanılması ve geceleyin baskıyı azaltmak için yatma pozisyonunun değiştirilmesi ile azaltabilir.
  • Gebelik ilerledikçe meme başı ve etrafındaki kahverengi dokuların kuruluğunu önlemek için sabun kullanmaktan kaçınılmalıdır.
  • Memelerden kolostrum adını verdiğimiz koyu kıvamlı, sarımsı “ilk süt” gelişi olması durumunda meme başına hafifçe masaj yapılması gerekebilir. Bu işlem gelen süt ile memenin nemlendirilmesi ve emzirme için meme başının hazırlanmasını sağlaması bakımından da önemlidir.
  • Bu dönemde süt akışı sorun oluyorsa sutyen içine göğüs petlerinin kullanılması ve yumuşak pamuklu giyeceklerin giyilmesi faydalı ve rahatlatıcı olabilir.

BAS AĞRISI VE KENDİNİ İYİ HİSSETMEME

Gebeliğin erken döneminde görülen baş ağrıları pek çok kadını rahatsız etmektedir. Kesin nedeni belli değildir, fakat gebeliğin erken döneminde görülen diğer rahatsızlıklar gibi, hormon düzeyinde ve kan dolaşımındaki değişiklikler ile psikolojik nedenler suçlanmaktadır. Baş ağrısında diğer olası nedenler ise aşırı stres ve yorgunluktur. Hamile kaldığınızı öğrenir öğrenmez kafeini azaltırsanız veya tümden keserseniz, bu davranış değişiklikleri de sizde bir kaç gün baş ağrısı yapabilir. Gebeliğin 6. ayından sonra gelişen baş ağrıları ise ilk aylardakiler gibi masum olmayabilir. Bu dönemlerdeki baş ağrılarında öncelikle tansiyonun ölçülerek kontrol edilmesi önerilir. Çünkü “Gebeliğe bağlı hipertansiyon” ve “preeklampsi (gebelik zehirlenmesi)” bu dönemlerde anne ve bebek sağlığını tehdit eden baş ağrısı nedenleridir.

Alınması Gereken Önlemler:

  • Gebeliğe bağlı baş ağrıları, yüzün ön tarafı ve kenarlarına, burun çevresine, gözlerine sıcak kompres uygulama ile azabilir.
  • Gevşeme egzersizleri, baş ağrınızı azaltmanın yanı sıra kendinizi çok iyi hissetmenize neden olur. Bu egzersizleri gözünüzü kapatıp sakin güzel bir düşünerek yapın.
  • İyi ve dengeli beslenme, güzel dinlenme, masaj, hafif egzersiz veya yürüyüşler de önemli ölçüde şikayetlerinizi azaltacaktır.
  • Stresi azaltmak gebeliğinizin ilk dönemleri ile geri kalanı kolay geçirmenizi sağlayacaktır.
  • Ağrı kesici kullanmadan önce muhakkak doktorunuza danışın.

KİLO ARTIŞI

Gebelik sırasında ilk 3 ayda 1 kg, ikinci 3 ayda her ay 1 kg almak üzere toplam 3 kg, üçüncü 3 ay ise ayda 2 kg olmak üzere toplam 6 kg alarak, tüm gebelik boyunca toplam 10 kg alması istenir. Gebelik boyunca 16 kg’dan fazla kilo artışı olmamalıdır. Gebelik boyunca öreilen kilo artışı 11-13 kg’dır.

Gebelikte ortalama 12kg alındığı düşünülürse bu kiloların dağılımı şöyledir:

Bebek: 3500gr

Plasenta: 600gr

Amnion Sıvısı: 800gr

Uterusun ağırlığı: lOOOgr

Kan hacminde artış: 1250gr

Dokularda su tutulumu: 1250gr

Meme dokusu artışı: 400gr

Yağ dokusu artışı: 3200gr

Su kaybıyla beraber bebeğin doğumu ile toplam 8kg kaybedilir. Gerisi annede kilo olarak kalır. Emzirme döneminde sütün kalitesinin bozulmaması için diyet yapılmamalıdır. Ancak ek gıdaların verildiği 6. Aydan sonra egzersiz ve diyet yapılması uygundur.

NOKTA SEKLİNDE KANAMA (LEKELENME)

Gebeliğin tüm dönemleri içinde görülebilen kanama şikayetleri önemlidir. İlk üç aydaki hafif kanamalar genel olarak düşük tehtidine bağlı ve de %90 oranında dinlenme ile kendiliğinden geçen şikayetler olsa da gebelik esnasında her türlü kanamanızın olması durumunda mutlaka doktorunuza başvurunuz.

KASIK AĞRISI

İlk hamile kaldığınızda kasıklarınızda, kalça ve belinizde ağrı hissi ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Rahim büyürken onu tutan bağ dokuları da gerilir. Ağrının sebebi de bu gerilmedir. Rahatsızlık verici olsa da, endişelenmenize gerek yoktur.

Alınması Gereken Önlemler:

Ilık bir banyo gevşemenize ve sancılarınızın hafiflemesine yardımcı olur. Ayrıca dinlenme egzersizleri ile de rahatlayabilirsiniz. Ağrılarınız dayanılmayacak kadar şiddetliyse doktorunuza başvurunuz.

UYKUYA EĞİLİM, PSİKOLOJİK HUY DEĞİŞİKLİKLERİ

Gebeliğin ilk 3 ayında hamile bayanlarda bazı psikolojik değişiklikler ortaya çıkabilir. Örneğin kişi çok neşeliyken aniden ağlama krizlerine tutulabilir. Bazen çok sinirliyken bazı günler sakin olabilir.

Gebelikte depresyon, aşırı alınganlıklar, aşırı uyuma isteği gibi şikayetler sık olarak görülür. Gebeliğin ilk 3 ayı gebeliğe adaptasyon dönemidir ve kişi gebeliğe uyum sağladıkça bu sorunlar da yavaş yavaş ortadan kalkacaktır. Yine, gebeliğin son haftalarında tekrar bir takım huzursuzluklar ortaya çıkabilir. Bu huzursuzlukların kaynakları ise doğumla ile ilgili endişeler, doğum sonrası anne olmanın getirdiği tedirginlikler, bekleyen maddi ve manevi yükümlülüklerdir. Kişi sinirli, heyecanlı olabilir, uyku problemleri ortaya çıkabilir.

Alınması Gereken Önlemler:

Tüm bu şikayetler geçici olan ve fazla endişe edilmemesi gereken durumlardır. Hemen hemen her kadın bu duyguları yaşar. Benzer şekilde baba adayında da bir takım sıkıntılarla yüzleşebilirler. Eşinin durumu hakkında endişeler taşıyabilir ve konuyla ilgili bilgisi yoksa ona yardım edememenin üzüntüsünü yaşayabilir. Bu nedenle çiftler kendilerinden önce böyle bir deneyim yaşayan arkadaşları ile konuşarak onların tecrübelerinden yararlanabilirler. Ancak unutulmamalıdır ki en profesyonel yardım, konunun uzmanı olan hekim ve psikologlardan alınabilir.

Ocak 6, 2022 BLOG

VAJİNİSMUS HER YAŞTAKİ KADIN İÇİN AĞRILI CİNSEL İLİŞKİNİN NEDENİ OLABİLİR

VAJİNİSMUS NEDİR? SIKLIĞI NE KADAR?

Vajinismus fiziksel bir engel olmamasına rağmen kadının korku, kaygı ve endişelerinden dolayı istemsiz olarak cinsel ilişkiye izin verememesi durumudur.

Kısacası vajina paniktedir. Vücudun kesinlikle “GİRİLMEZ” şeklinde tepki göstermesi, cinsel ilişkinin kötü, ağrılı (ilişki oluşmamış bile olsa), korkutucu ve tehlikeli olarak algılanmasından kaynaklanır.

Ülkemizde her 10 kadından 1 inde vajinismus görülmektedir.

KENDİMDE VAJİNİSMUS OLUP OLMADIĞINI NASIL ANLAYABİLİRİM?

Vajinismus genellikle cinsel yaşamın başlangıcında, ilk cinsel birleşme denendiği andan itibaren ortaya çıkar.

  • Cinsel ilişkide bulunamama
  • Cinsel ilişki düşüncesinde bile oluşan korku ve refleks olarak tüm vücut ve vajinada kasılma
  • Cinsel ilişki sırasında vajinada yanma ve ağrı ve buna eşlik eden kasılmanın olması

Vajinanın kapanarak cinsel ilişkinin zor ve acılı bir durum haline gelmesi vajinismusu gösterir ve jinekolojik muayenenin mümkün olamaması, parmağıyla vajinaya dokunamama gibi belirtiler de eşlik edebilir. Vajina açıklığının tamamen kapanması suretiyle cinsel ilişki imkansız hale gelir.

VAJİNİSMUS NEDEN OLUR?

  • Vajinismus % 90 psikolojik, % 10 organik (yapısal) dır.
  • Psikolojik nedenler.
  • Cinsellik, kızlık zarı, ilk gecede olacaklar ile ilgili çevreden anlatılanlar, aşırı kanamanın ve acının olacağı korkusu, ahlak ve namusla ilgili yanlış, eksik ve abartılı bilgiler ve korkular
  • Aşırı dini ve ahlaki kurallar
  • Cinsel Travmalar Çocuklukta taciz cinsel yönden istismar, ensest gibi durumları yaşamak yada şahit olmak
  • Aile Yapısı: Baskın ve disiplinli baba, pasif anne modeline sahip çocuklar ileride vajinismus açısından risk altındadırlar.
  • Organik(Yapısal)Nedenler
  • Vajinismusun nedenleri arasında %10 oranında kızlık zarı, vajina, genital organlar ile ilgili jinekolojik problemler bulunmaktadır.
  • KIZLIK ZARIMIN KAPALI OLMASI YA DA VAJİNAMIN DAR OLMASI ETKEN MİDİR? Kızlık zarının kapalı olması, vajinadaki bölmeler ve diğer anatomik bozukluklar da yüzde 10 oranında bu duruma neden olabilir.
  • HERŞEY NORMALKEN SONRADAN VAJİNİSMUS OLUNABİLİR Mİ? Menapozda olmak, Rahim ameliyatı sonrası, radyoterapiye bağlı sonradan (sekonder) vajinismus gelişebilir.
  • İYİ EĞİTİMLİ KADINLARDA DA VAJİNİSMUS OLABİLİR Mİ?Özellikle iyi eğitim almış kadınlarda “iyi kız olma sendromu” ve mükemmeliyetçilik vajinismus riskini arttırmaktadır.
  • EŞİMİN DE EREKSİYON VE ERKEN BOŞALMA PROBLEMİ VAR NE YAPMALIYIM? Vajinismuslu kadınların partnerleri istenmedikleri, reddedildikleri, sevilmedikleri duygularına kapılabilirler. Bu duygulara kapılan erkekte zamanla sertleşme problemleri cinsel isteksizlik veya erken boşalma ortaya çıkabilir. Kadının korkuları kadar erkeğin de cinsellikle ilgili korkuları ve eşine karşı tepkisel davranışları olabilir. Bu da ilişkiyi yıpratabilir. Cinsellik olmayan evliliklerde problemler, aldatma ve boşanmalar sıktır.
  • VAJİNİSMUSUN TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜDÜR? Tedavisi % 100 mümkün olan bir hastalıktır.
  • Psikolojik nedenli vajinismusta (%90 bu nedenledir) vajina dışına sürülen ağrı kesici kremler, kızlık zarının cerrahi müdahalesi KESİNLİKLE çözüm değildir. Tek tedavisi Cinsel terapidir. Terapi ile kesin çözüm sağlanabilir.
  • VAJİNİSMUS KENDİLİĞİNDEN DÜZELİR Mİ? Vajinismus bir erteleme ve kaçınma hastalığıdır. Kendiliğinden düzelmediği gibi tedavi ertelendikçe ilişkiyle ilgili sorunlar ortaya çıkar ve içinden çıkılamaz bir hal alır.
  • TEDAVİ BAŞARISI VE SÜRESİ NEDİR? Tedavisi%100 olan bir hastalıktır, Cinsel terapide dikkat edilmesi gereken şey terapiyi yapacak hekimin cinsel terapi konusunda bilgili, tecrübeli olması ve cinsel terapi sertifikasının olmasıdır. Tedavinin süresi durumun ağırlığına göre 6-10 seans arası değişebilir.
  • EŞİM TEDAVİ İÇİN BANA NASIL YARDIM EDEBİLİR? Vajinismuslu kadınların eşleri genellikle eşinin bu durumuna karşı anlayışlı ve saygılı erkeklerdir. Cinsel terapide verilen ev ödevleri ve aşk oyunlarını beraberce evde uygularken yardımcı olabilirler.Bu terapiye birlikte katılmak çiftlerin daha güçlü, sevgi dolu ve uzun ömürlü bir ilişkiye sahip olmasını sağlar.
  • Cinsellik yaşamı yaşamaya değer kılan, haz almasını, haz vermesini bilenler için olağanüstü güzel, bağları kuvvetlendiren, ilişkide doyum sağlayan, mutluluk veren doğanın insanlara bahşettiği bir hediyedir
  • VAJİNİSMUSUN ÜSTESİNDEN GELMEK HAYATINIZI SONSUZA KADAR DEĞİŞTİR
Ocak 5, 2022 BLOG

CİNSEL İSTEKSİZLİK (Cinsel Soğukluk)

Cinsel istek nedir?

Cinsel istek, kadınlarda ve erkeklerde cinsel partneri ile cinsel ilişkiye girme arzusudur. Cinsel istek, doğal ve ilişkinin olmazsa olmaz bir unsurudur, mutlu bir birlikteliğin anahtarıdır. Kadınlarda olan cinsel isteksizliğe halk arasında tam karşılığı olmasa da “frijidite” veya “cinsel soğukluk” denilir. Ortalama kadınların %33’ünde görülür. Oranlar yaşa bağlı olarak artmaktadır. Önemli olan bu nedenleri bulmak ve sorunu çok geç olmadan ortadan kaldırmaktır.

KADINLAR. NEDEN CİNSELLİKTEN KAÇAR?

Cinsel isteksizlikte fiziksel ve psikolojik faktörler yer almaktadır. Cinsel isteksizliğin % l’i fiziksel, % 99’u psikolojik nedenlere bağlıdır.

FİZİKSEL NEDENLER

AĞRILI İLİŞKİ CİNSEL İSTEĞİ ETKİLİYOR:

Kadının ağrı duymasına neden olabilecek tıbbi sorunlar, enfeksiyon, endometriozis, yumurtalık kistleri myomlar ve rahim yumurtalık vajina enfeksiyonları, kadınlarda organik sebebe bağlı (östrojen eksikliği, menopoz, hiperprolaktinemi, vajinal enfeksiyon gibi) ağrılı ilişki de kadının eşinden uzaklaşmasına neden olur.

Hamilelik ya da cinsel yolla bulaşan hastalık kapma korkusu da diğer bir isteksizlik nedenidir.

Menapoz ve yaşlanma vajinada kuruluk ve özgüven eksikliği yaparak cinsel ilişkiden soğutabiliyor.

Depresyon ve bazı ilaçlar(depresyon ve grip ilaçları, doğum kontrol hapları gibi.) cinsel isteksizlik yapabiliyor

Bunların yanı sıra;

  • Böbrek, karaciğer ve kalp yetmezliği, Tiroid hastalıkları (hipotiroidi),
  • Kronik hastalıklar (diyabet, yüksek tansiyon, parkinson..),
  • Ameliyatla rahmin alınması,

gibi bazı tıbbi nedenlerden dolayı da cinsel isteksizlik otaya çıkabiliyor.

PSİKOLOJİK NEDENLER

İLİŞKİDE UYUM VE İLETİŞİM ÖNEMLİDİR: Kişiler arası ilişkilerde sorunlar, iletişim problemleri cinsel isteği azaltır Çiftler arasında çözülememiş sorunlar cinsel dürtünüzün oldukça azaltabilir. Cinsel hayatta duygusal yakınlık özellikle kadınlar için önemlidir. Üstü kapatılmış, sonuca varılmamış tartışmalar ve yanlış anlamalar ilişkiyi zora sokabilir.

EVLİLİK SORUNLARI ÇÖZÜMLENMELİDİR: (Özellikle eşe karşı gizli öfke, kırgınlık, dargınlıklar): Kadınlarda özellikle evlilikte ya da ilişkide anlaşmazlık varsa cinsel sorunu da beraberinde getirmektedir. Kişi partnerini fiziksel olarak çekici bulmuyorsa ya da duygusal açıdan ilgisi, sevgisi azalmışsa; ona karşı arzu duymaz ve bu durum da cinsel isteğin kaybolmasına yol açabilir.

ERKEĞİN CİNSEL PROBLEMLERİ KADINI CİNSELLİKTEN UZAKLAŞTIRABİLİR: Uyarılma ve orgazm evresinde erkeğin deneyimsizliği ve bilgi eksikliğinden kaynaklı durumlar ya da erken boşalma iktidarsızlık ve tam sertleşememe gibi nedenler de kadını cinsellikten soğutabilir.

FİZİKSEL GÖRÜNÜM İLE İLGİLİ KAYGILAR: Özellikle doğum sonrası ya da yaşla beraber artan bedensel kaygılar özgüveni azaltabiliyor

YOĞUN İŞ YAŞANTISI YA DA BEBEK BAKMAK YORUYOR: İş yaşamındaki sıkıntıların eve taşınması ya da doğum sonrası sadece bebekle ilgilenmeye yoğunlaşıp kendine vakit ayıramamak

UZUN SÜRE SEKSTEN UZAK KALMAK CİNSELLİKTEN SOĞUTUYOR: Özellikle doğum sonrası ya da çalışma yoğunluğu nedeniyle aradan geçen süre arttıkça

GEÇMİŞTE YAŞANAN OLAYLAR: Taciz, tecavüz, ensest ve cinsel istismarlar (Cinsel travmalar)

DEPRESYON: Hem depresyonun kendisi bunu yanı sıra depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar cinsel isteği baskılıyor.

Ve eğer ailede büyürken cinselliğe karşı önyargılı suçlayıcı çekingen bir tavır sergilenmişse haz almak isteği ve cinsel ilişkiden beklenti de azalıyor.

CİNSEL İSTEK NASIL ARTTIRILIR?

Cinsel isteksizliğin nedenlerini psikolojik, tıbbi, farmakolojik (ilaçlara ya da madde kullanımına bağlı) olarak 3 ana başlıkta toplayacak olursak, tedavisi de nedene yönelik olmalıdır.

Yani isteğin azalmasına ya da ilişki sırasında ağrıya sebep olan herhangi bir hormonal, jinekolojik, ya da anatomik bir sorun varsa değerlendirilip uygun şekilde kadın doğum uzmanı tarafından tedavi edilmesi gerekir

Hormonal kökenli bir cinsel istek azlığı varsa, eksik hormonu yerine koymakla çoğu kez başarılı bir şekilde tedavi edilmektedir.

Cinsel problem ilişkide bir kişiye bağlı olabilir ancak iki kişiyi ve beraberliği etkiler; bu nedenden dolayı ortak bir sorun olarak ele alınmalıdır. Eğer cinsel isteksizlik ilişkideki anlaşmazlıktan, çatışmalardan, iletişimsizlikten kaynaklanıyorsa birlikte çözüm yolları aranmalıdır.

Partnerler karşılıklı olarak konuşabilmeli, yargılayıcı- suçlayıcı olmaktan kaçınmalıdır. Cinsellik sadece bir zorunluluk ya da çocuk yapmak için gereken bir şey olmayıp, cinsel arzu duymak ya da haz almak ayıp, yasak, günah değildir.

Bireysel çabalar sonuç vermiyorsa CİNSEL TERAPİSTE başvurulmalıdır/

CİNSEL TERAPİ nin cinsel terapi eğitimi almış bir jinekolog tarafından yapılması, sorun ister fiziksel isterse psikolojik olsun her durumda tek bir uzman tarafından tedavi edilmesini sağlar. Bu şekilde yapılan bir cinsel terapi ile sağlıklı keyifli ve mutlu bir cinsel yaşam sağlanabilir.

 

Cinsel Sorunlara Gerçek Çözümler…

Cinsellik tabu günah ya da ayıp değildir, öğrenilebilen, geliştirilebilen doğal, fizyolojik bir olgudur.

Psikolojik dengenin sağlanmasında ve mutlu, huzurlu bir aile yaşamında çok önemli bir rolü olan cinsellik;hayatı haz dolu ve anlamlı kılar bu şekilde,aşkı ve sevgiyi güçlendirir, yaşantıya yeni boyutlar kazandırır.

Ancak; evliliklerin pek çoğu ne yazık ki cinsel uyumsuzluk ve ilişkideki çatışmalar nedeniyle bir açmaza sürüklenmekte ve çiftler yıllar boyu mutsuz bir beraberliği sürdürmek zorunda kalmaktadırlar.

CİNSEL İSTEĞİNİZ ÇOK AZ YA DA HİÇ YOKSA

CİNSEL İLİŞKİYE KARŞI KORKUNUZ VAR VE CİNSEL İLİŞKİDE BULUNAMIYORSANIZ

CİNSEL İLİŞKİDE AĞRI DUYUYORSANIZ

CİNSEL İLİŞKİDE KURULUK VE YANMA OLUYORSA

CİNSEL İLİŞKİDE UYARILAMAMA HİSSİZLİK VE ORGAZM OLAMAMA YAŞIYORSANIZ

JİNEKOLOJİK MUAYENEDEN KORKUNUZ VARSA

EŞİNİZLE CİNSEL PROBLEMLERİNİZ VAR VE TARTIŞMA YAŞIYORSANIZ

EŞİNİZDE ERKEN BOŞALMA VE İKTİDARSIZLIK VE SERTLEŞME PROBLEMLERİ VARSA

Bu sorunlarınıza cinsel danışmanlık veya terapiyle çözüm bulabilirsiniz.

Cinsel terapi konusunda uzman hekimler tarafından nedenleri doğru olarak saptanarak yapılan terapi sağlıklı ve mutlu bir ilişkinin kapılarını açacaktır.

Ocak 5, 2022 BLOG
lenfosit aşısı

Lenfosit aşısı veya paternal Lenfosit İmmünizasyonu

Lenfosit aşısı veya paternal Lenfosit İmmünizasyonu

 Lenfosit aşısı veya paternal Lenfosit İmmünizasyonu baba adayından alınan beyaz kan hücrelerinin  anne bağışıklık sistemini gebeliğe hazırlamak için anne adayının  cilt içine enjekte edilmesini içeren  bir işlemdir . Gebelik dokuları hem anne hem de babadan genlerin ortak bir ürünü olduğu için , lenfosit aşısı  genetik olarak yabancı olan gebelik dokularına karşı annenin bağışıklık sisteminin immünolojik tolerans geliştirmesine yardımcı olur.

 Lenfosit aşısı temel olarak iki amçla kullanılmaktadır

  1. Tekrarlayan düşüklerin önlenmesi,
  2. Açıklanamayan infertilite (çocuk sahibi olamama)

 1970-1979 yılları arasında deneysel çalışmaları tamamlanan ve Lenfosit Aşısı olarak da adlandırılan bu yöntem 1978 yılından beri tekrarlayan düşüklerin tedavisinde kullanılmaktadır. Günümüzde nedeni izah edilemeyen infertilite ve yardımcı üreme teknikleri ile ısrarla gebelik elde edilemeyen vakaların tedavisinde de başarı ile uygulanmaktadır. Bu vakalarda lenfosit aşısı tedavisi ile anne adayında blokan antikor adı verilen antikorların oluşmasını ve rahimde gelişmekte olan bebeğe zarar veren hücrelerin baskılanmasını hedeflenmektedir.

Erkek eşten alınan kan örneğindeki lenfosit adı verilen hücreler ayrıştırılır. Lenfositlerin ayrıştırılabilmesi için özel solüsyonlar kullanılarak santrifügasyon yapılır, ayrıştırılan lenfositler anne adayının ön koluna 4 ayrı noktadan cilt altı enjeksiyonu ile verilir. Enjeksiyon sırasında hafif ağrı ve yanma hissedilebilir. Anne adayına bu tüp bebek tedavisine başlamadan önce en az iki (ideali dört kez) gebelik elde edildikten sonra da bir kez uygulanması önerilir. Tedavi sonrası elde edilen gebeliklerde, canlı doğum olasılığının artmasının yanında bebeklerde büyüme geriliği ve erken doğum riski de azalmaktadır. Aşı hazırlanmadan önce baba adayı mutlaka Hepatit ve HIV açısından incelenir. Hepatit taşıyıcısı olan kişilerden alınan kan aşı hazırlanmasında kullanılmaz. Anne ve baba arasında kan uyuşmazlığı söz konusu ise her uygulamada anneye koruyucu antikor (anti-D) yapılmalıdır.

Lenfosit aşısının anne adayına ve gelişmekte olan bebeğe herhangi bir zararı yoktur. Lenfosit aşısı ile tedavi gören anne adaylarının bebeklerinde doğumsal anomali artışı veya gelişme geriliği saptanmamıştır. Lenfosit aşısı ile tedavi gören kadınlarda otoimmün hastalıkların görülme ihtimali artmaz, bu kadınların kan vermesinde veya almasında, organ transplantasyonu (organ nakli) yapılmasında veya transplantasyon için organ vermelerinde herhangi bir sakınca yoktur.

 Bizim geleneksel bağışıklık sistemini anlayışımıza göre annelerin bağışıklık sisteminin embriyoya ait baba kaynaklı yabancı genetik materyalini reddetmesi gerekir.  Ancak, sağlıklı bir gebelik sırasında,  annelerin bağışıklık sistemi fetusun babadan gelen proteinlerine karşı hoşgörülü olur ve bu gebeliğin devam etmesine olanak sağlar. Burada fetusun reddedilip reddedilmeyeceğine karar veren maternal immün mekanizmadır.

 Ama anne bağışıklık sistemi bu toleransı nasıl geliştirir? Bağışıklık sistemi, genetik olarak kodlanmış çok çeşitli proteinlerle karşı karşıya kalır.  Bir karar vermek durumundadır. Bu proteinler dost mudur düşman mıdır? Bağışıklık sistemi kendi dokuları ile de sürekli temas halindedir . Tiroid bezi veya pankreas dokularını yanlışlıkla düşman olarak tanırsa , bir saldırı tiroidit veya şeker hastalığı ile sonuçlanır. Bu uygunsuz tanıma oluştuğunda bu hastalıklara oto-immün hastalıklar diyoruz . Bağışıklık sistemi bu yıkıcı sonuçlara önlemek için farklı mekanizmalar kullanır. 

 Artık biliyoruz ki birçok gebelik en erken aşamalarında bağışıklık sisteminin yabancı fetal dokulara bu gerekli toleransın oluşmaması sonucunda kaybedilir. Neden toleransın oluşamadığı tartışma konusu olmaya devam etmektedir . 1990’ların ortasında Japonya’da Shimon Sakaguchi adlı immünolog bağışıklık sisteminde yeni bir hücrenin varlığını rapor etmiş ve bu yeni hücreye T düzenleyici hücre adını vermiştir. Geleneksel bağışıklık hücreleri ile bu yeni hücre birleştirildiğinde, geleneksel bağışıklık hücrelerin aktivitesini belirgin şekilde azaldığı gözlemlenmiştir.  Son yirmi yılda birçok immunolog çok  fazla  sayıda T düzenleyici hücrelerinin davranış biçimleri ile ilgili çalışmaya katılmıştır. . Konvansiyonel immün hücrelere  benzerliklerine rağmen , verdikleri yanıtlara çok farklıdır . T düzenleyici hücreleri geleneksel bağışıklık hücrelerinin başlatabildiği bir bağışıklık yanıtnı kapatabilir. Bu düzenleyici T hücrelerin kendi kendine saldırı veya otoimmünite önlemek için bağışıklık sistemi yeteneğini regüle ettiği  düşünülmektedir .

 T regülatör hücrelerin önemi üreme immunologists dikkatini kaçmış değildir. Yumurtlama sonrası dönemde ve embriyonun rahim içerisine ulaştığı dönemde endometriumda (rahim içi zarı)bu hücrelerde artış gözlenmektedir. ancak sadece normal bir gebeliklerde bu artış kalıcı olmakta, daha sonraki takipte düşükle sonlanan gebeliklerde ise bu hücrelerde artış körelmiş gibi görünmektedir. . Bu özel T düzenleyici hücreleri kandan kaynaklanmakta , embriyonik doku ile temas ettikten sonra hızla artmakta ve sonra plasental dokularda kalmaktadırlar . Bu T düzenleyici hücrelerin embriyoyu geleneksel bağışıklık hücrelerinden saldırıya karşı koruyak gebeliğin devamını sağladığı düşünülmektedir.

Lenfosit aşısının da bu t düzenleyici hücrelerin üretimini artırığı  ve dağılımını düzenlediği düşünülmektedir. Yine bu işlemde etkin olduğu düşünülen bir hücre tipi de dendritik hücrelerdir. Dendritik hücreler vücudun yabancı proteinlerle karşılaşabileceği sınırlarda (deri gibi) dolaşarak bekçi gibi hizmetederler. Bu hücrelerin yabancı proteinlerle/organizmalarla karşılaştığında, orgnanizma veya proteini içerisine alıp lenf bezleri gibi bölgesel immün merkezlere taşıdıkları ve bu merkezlerde yabancı poteini dost veya düşman olarak nitelendirerek düşmansa konvansiyonel hücreleri dost ise regülatuar t hücrelerini aktive ettikleri düşünülmektedir.  BU NEDENLE LENFOSİT AŞISININ KAS İÇERİSİNE DEĞİL, MUTLAKA CİLT İÇERİSİNE YAPILMASI GEREKMEKTEDİR. AKSİ HALDE LENFOSİTLER DENDRİTİK HÜCRELERLE KARŞILAŞAMAZ VE İMMÜN CEVAP TETİKLENEMEZ.

  Lenfosit aşısının etkisi konusunda farklı görüşler olmasına ve ABD de FDA onayı olmadığı için kullanılmamasına rağmen, ben 1980 yılından beri lenfosit aşısını klinik pratikte kullanmaktayım ve özellikle tekrarlayan düşükler ve nedeni açıklanamıyan inferitilite konusunda oldukça başarılı sonuçlar gözledim.

Dr. Coşkun AYDIN
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

 


 References

  1. Mowbray JF, Gibbings C, Liddell H, Reginald PW, Underwood JL, Beard RW: Controlled trial of treatment of recurrent spontaneous abortion by immunisation with paternal cells. Lancet 1985; 1(8435):941-3
  2. Recurrent Miscarriage Immunotherapy Trialists Group: Worldwide collaborative observational study and meta-analysis on allogenic leukocyte immunotherapy for recurrent spontaneous abortion. Am J Reprod Immunol 1994;32(2):55-72
  3. Gharesi-Fard B, Zolghadri J, Foroughinia L, Tavazoo F, Samsami Dehaghani A: Effectiveness of leukocyte immunotherapy in primary recurrent spontaneous abortion (RSA). Iran J Immunol. 2007;4(3):173-8
  4. Kano T, Mori T, Furudono M, Ishikawa H, Watanabe H, Kikkawa E, Warita T, Onizuka M, Takahashi M, Maeda Y, Naruse T, Inoko H, Kimura A: Human leukocyte antigen may predict outcome of primary recurrent spontaneous abortion treated with paternal lymphocyte alloimmunization therapy. Am J Reprod Immunol 2007;58(4):383-7.
  5. Gilman-Sachs A, Luo SP, Beer AE, Beaman KD: Analysis of anti-lymphocyte antibodies by flow cytometry or microlymphocytotoxicity in women with recurrent spontaneous abortions immunized with paternal leukocytes. J Clin Lab Immunol. 1989;30(2):53-9.
  6. Pandey MK, Thakur S, Agrawal: Lymphocyte immunotherapy and its probable mechanism in the maintenance of pregnancy in women with recurrent spontaneous abortion. Arch Gynecol Obstet 2004; 269(3) 161-72.
  7. Gorczynski RM: Thymocyte/splenocyte-derived CD4+CD25+Treg stimulated by anti-CD200R2 derived dendritic cells suppress mixed leukocyte cultures and skin graft rejection. Transplantation 2006;81(7):1027-34
  8. Zaba LC, Fuentes-Duculan J, Steinman RM, Krueger JG, Lowes MA: Normal human dermis contains distinct populations of CD11c+BDCA-1+ dendritic cells and CD163+FXIIIA+ macrophages. J Clin Invest. 2007; 117(9):2517-25
  9. Gafter U, Sredni B, Segal J, Kalechman Y: Suppressed Cell-Mediated Immunity and Monocyte and Natural Killer Cell Activity Following Allogeneic Immunization of Women with Spontaneous Recurrent Abortion. J Clin Immunol. 1997;17(5):408-19
  10. Pandey MK, Agrawal S: Induction of MLR-Bf and protection of fetal loss: a current double blind randomized trial of paternal lymphocyte immunization for women with recurrent spontaneous abortion. Int Immunopharmacol 2004;4(2):289-98.
  11. Kling C, Steinnmann J, Westpahl E, Magez J, Kabelitz D: Adverse effects of intradermal allogeneic lymphocyte immunotherapy: acute reactions and role of autoimmunity. Human Reproduction 2006; 21(2)429-35
  12. Kling C, Steinnmann J, Flesch B, Westpahl E, Kabelitz D: Transfusion-related risks of intradermal allogeneic lymphocyte immunotherapy: single cases in a large cohort and review of the literature. Am J Reprod Immunol 2006; 56(3)157-71
  13. E. Winger, J. Reed, R. Stricker. Lymphocyte Immunization Therapy (LIT) Combinedwith Intravenous Immunoglobulin (IVIG) Improves Live Birth Rates in Women with Primary Recurrent Spontaneous Abortion (RSA) European Conference for Reproductive Immunology, Berlin, Germany, Sept 2 2007.
  14. Ober C, Karrison T, Odem RR, Barnes RB, Branch DW, Stephenson MD, Baron B, Walker MA, Scott JR, Schreiber JR: Mononuclear-cell immunisation in prevention of recurrent miscarriages: a randomised trial. Lancet 1999 354(9176):365-9.
  15. Clark DA, Chaouat G: Loss of surface CD200 on stored allogeneic leukocytes may impair anti-abortive effect in vivo. Am J Reprod Immunol 2005;53:13-20
  16. FDA letter on LIT: http://www.fda.gov/BiologicsBloodVaccines/SafetyAvailability/ucm105848.htm.
Mayıs 22, 2020 BLOG

INSTAGRAM CANLI YAYIN – 6 Mayıs 2020

 

 

Canlı yayında merak ettiklerinizi,
diğer canlı yayınlarda anlatılmasını istediklerinizi, önerilerinizi
yandaki formdan ya da
0 312 457 66 00 numaralı telefondan iletebilirsiniz.

İletişim Formu









    HRS Instagram hesabından yapılan bu canlı yayında verilecek bilgiler tedavi amaçlı olmayıp
    sadece bilgilendirme ve destek amaçlıdır.
    Canlı yayın esnasında sorularınızı iletebilirsiniz.
    Mayıs 2, 2020 BLOG

    Evdekal – Sağlıklı Beslen

    Dünyamızı esir alan bu salgın nedeniyle hepimiz evde vakit geçirir olduk günlerimizi,  #evdekal ırken tabii ki beslenme düzenimiz de bozuldu, mutsuzluluğumuzu bol kalorili besinler yiyerek atlatmaya çalışıyoruz.

    #evdekal dığımız bu dönemlerde kilo almamak ve bağışıklığımızı kuvvetlendirmek için

    • Atıştırarak ana öğün atlamayın, işe giderken ki gibi ana öğün saatlerinize özen gösterin
    • Günde 2 – 2.5 lt sıvı tüketin, şekersiz çay, kahve,bitki çayı, maden sodasını ara öğünlerde tüketin, -basit karbonhidrat dediğimiz beyaz ekmek, pirinç, makarna, patates ve beyaz unla yapılan besnlirden uzak durun, paketli hazır market ürünü tüketmeyin.
    • Ev içi aktivitelerinizi artırın, bununla ilgili kısa süreli videolara internetten ulaşabilirsiniz
    • Uyku düzeninize dikkat edin, geç uyumak hem insülin direncini tetikler hemde melatonin hormonun salınımı azalır, bu da bağışıklığı düşürür.
    • Günde en az 3-4 porsiyon mevsim meyvası ve en az 1 kase mevsiminde sebze(tercihen çiğ) tüketmeye çalışın, c vitamini bağışıklık için çok önemlidir ve en çok koyu yeşil yapraklı çiğ sebzelerde vardır.
    • D vitamini düzeyinizi yüksek tutmaya çalışın, bunun için besin takviyesi kullanabilirsiniz.
    • Bağışıklığınız için yine çinkodan zengin beslenmeye çalışın (et, yumurta, çiğ kuruyemişler).
    • Yağlı balık mevsimi bittiği için omega 3 besin takviyesi kullanın.
    • Alkol ve sigaradan uzak durun #evdekal dığımız bu dönemde sağlıklı beslenerek vücut bağışıklığımızı kuvvetlendirebiliriz.
    Nisan 10, 2020 BLOG

    Canlı Yayın – Annelerle El Ele Sağlıklı Bebeklere – 1 Nisan 2020

    Nisan 1, 2020 BLOG
    rosi tekniği

    Tüp Bebekde Yeni ROSI Tekniği

    rosi tekniği

    20 yıldan uzun bir süredir bilinen bu yöntem, 2015 yılında Japonya’dan Dr.Tanaka ve arkadaşları tarafından yayınlanan araştırma ile tekrar gündeme gelmiştir. Araştırmacılar bu yöntemi revize ederek yeniden tanımlamışlar ve başarı şansını yükseltmişlerdir. Sperm üretimi sırasında, en kritik basamaklardan birisi hücrelerin genetik olarak ikiye bölündüğü mayoz bölünme aşamasıdır. Bu bölünme ile haploid hücreler oluşmakta ve bu hücrelerin tüp bebek tedavilerinde kullanımı uzun zamandır gündemdedir.

    Sperm üretimi sırasında , olgun sperm hücresi oluşmadan önce meydana gelen yuvarlak genç sperm öncül hücreleri (round spermatid) nin, sperm hücresi yerine kulllanılmasını amaçlayan bu yöntem, mikroTESE işlemi yapılarak olgun sperm hücresi bulunamayan erkekler için ciddi bir umut haline gelmiştir.

    Bu yöntemde, olgun sperm hücresi haline gelmeyen yuvarlak hücreler (round spermatid) ve kuyruk oluşumu başlayan genç hücreler (elonge spermatid) yumurta hücreleri ile mikroenjeksiyon yöntemi ile birleştirilirler. Bu işlemler sırasında hücrelerin dölleme yeteneğini arttırmak için özel bir cihaz ile elektrik aktivasyonu yapılır. Oluşan embriyolar,  tüp bebek işlemlerinde kullanılan yöntemler ile transfer edilerek gebelik oluşması beklenir. Oluşan embriyolara transfer öncesi yapılacak genetik incelemeler, embriyonun genetik yapısı hakkında bilgi verecek ve transfer için en doğru embriyonun seçilmesini sağlayacaktır.

    Öncül sperm hücreleri ile  özel bir elektrik enerjisi kullanılarak yapılan bu yeni uygulamada; yuvarlak hücreler (round spermatid) kullanıldığında işleme ROSİ, kuyruk oluşumu yeni başlayan hücreler (elonge spermatid) kullanıldığında ELOSİ denilmektedir. Ancak elektrik aktivasyonu ile mayoz bölünmesini tamamlamış genç hücrelerin kullanıldığı bu yöntemler genel olarak ROSİ olarak gündeme gelmektedir. Revize edilerek tekrar gündeme gelen bu yeni yöntem ile dünyaya gelen bebeklerin sağlık durumlarının normal olduğu yine Dr.Tanaka ve arkadaşları tarafından yayınlanmıştır.

    Her yöntemde olduğu gibi, kimlerin bu yönteme aday olacağının seçilmesi de son derece önemlidir. Tıkanıklığa bağlı olmayan azospermi durumlarında detaylı bir üroloji kontrolü sonrası, genetik ve hormonal testlerin yapılması, kadın faktörünün de kadın doğum doktorları tarafından incelenmesi ile çiftler hazırlanır. Yapılacak mikroTESE işleminde olgun sperm hücresi elde edilen kişilerde, bu hücreler kullanılır. Olgun sperm hücresi bulunamayanlarda, yuvarlak öncül sperm hücreleri (round spermatid) ve kuyruk oluşumu başlamış öncül hücreler (elonge spermatid) araştırılır. Bahsedilen bu hücreler bulunduğu taktirde, laboratuvar ortamında, yumurta hücreleri bu hücreler birleştirilir. Bu işlemler sırasında hücreler özel bir elektrik akımı ile aktive edilir.  Bu yöntemde kullanılacak hücreler mikroTESE işlemi ile testislerden alınmaktadır ve yapılacak  her mikroTESE işleminde, bu hücrelerin bulunma garantisi yoktur. Bu yöntemde (ROSİ- ELOSİ) gebelik şansı, sperm hücresi  kullanılarak yapılan tüp bebek tedavisine göre daha düşüktür.

    Yeni ROSI tekniği değişik gelişim aşamasındaki sperm serisi hücrelere uygulanabilir. Hiç kuyruk çıkarmamış yuvarlak sperm hücrelerine (round spermatid) olduğu gibi, kuyruk gelişimi başlamış ama tam olgunlaşmamış spermatidlere de tatbik edilebilir.

    Ocak 29, 2020 BLOG
    • 1
    • 2
    • 3
    Blog Categories
    • BLOG
    • ETKİNLİK TAKVİMİ
    • Genel
    Recent Posts
    CİNSEL İLİŞKİDE AĞRIYLA YAŞAMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ Ocak 6, 2022
    PGT Ocak 6, 2022
    HAMİLELİĞİN DÖNEMLERİ VE SIKÇA KARŞILAŞILAN PROBLEMLER Ocak 6, 2022
    VAJİNİSMUS HER YAŞTAKİ KADIN İÇİN AĞRILI CİNSEL İLİŞKİNİN NEDENİ OLABİLİR Ocak 5, 2022
    Flickr Feed
      İletişim Bilgileri
      Güneş Sokak No:14 Kavaklıdere / ANKARA
      0 312 4576600
      info@hrsankara.com
      info@hrsankara.com
      Haritada HRS
      ONLINE MUAYENE
      Yeni Sayfa 1

      Satın Al
      Mesafeli Satış Sözleşmesi
      Teslimat ve İade
      Kişisel Verilerin Korunması

      Copyright © Company Name, Inc.
      • Tüp Bebek Merkezi
      • Terms of Use
      • Privacy Policy
      • email gönderebilirsiniz
      • Facebook Sayfamız
      • Instagram Sayfamız